Monday, December 8, 2008

cok stresliyim.
ne yapiyorum? oje suruyorum. hatta french yapiyorum.

my inners have darkened

In turkish, god I just love my language, we say when we feel burdened and worried and feel that the world is closing on upon us, we say "my inners have darkened". The opposite expression is also used "my inside has opened/lightened"

If I should say anything for the last month in which he was away and I was living through a November without him in Stockholm, it would be my inners have darkened. Or as I can put it very much less poetically in English, I have been feeling restless. It is rather strange. I thought this feeling of being guilty of not doing enough would disappear once I finished my ph.d. Yet it does not seem to be related to it. It may well be my negative side, maybe I just see all that I could not have done rather than things done and left behind. Too much babble for a simple fact. I haven't been feeling content.

It is also very strange but most autumns that I have been here I remember simply as a darkness. In the foreground, in the background, all memories have a dominating darkness in it. And then my insides lighten when I have some real summer light somewhere. Therefore, it is simply impossible to remember Italy fondly.

Back to the subject, we all need summer light here in Sweden. But fortunately as Sweden gets ready for real winter, I am traveling to summer. Or rather winter as summer.

Tuesday, November 25, 2008

Safiye Ayla Bursa öğretmen okulundanmış. Babannem Konya öğretmen okulundandır. Başka bir Konyaymış sanırım o Konya. Ve bilimum lise öğretmenim öğretmen okulundandı. Biz şanslıydık yine. Sonrası Asiyenin kayıp kukla kuşağına kaldı.

bilmezsin

fasıl gibi bildik şarkılardan oluşuyor bir kere de olsa hayat
Bolca hüzün gözler dalarak acıtmadan söylenir ya
ince ipince hissedersin
sade söz, sade nota

Sen ne bilir ne anlarsın o anı
Ama ardından yatakta oturur bir asyalı
ve hisseder avcunda yıllarca önce kaybedilmiş bir sıcaklığı

diye yazmisim bir kac ay önce. gercekten yapmaya en deger sey yazmak.

In a world of harsh truths

Whatever happens it still bothers me. However hard I try to forget my white man's guilt, I get reminded of the fact that there are incredibly harsh truths in life, truths that ordinary humans (in my sense) can not really deal with. And on top of that is the undeniable fact that most other humans face these truths much more often than I do. And with all this knowledge, this big bag of tools, this love for everyone I still feel utterly unable to help the situation. This leaves me desperate, this crushes my soul. The single thing I can do is to try to protect my loved ones as dearly as I can, which means nothing in the big picture. Which, all in all, brings me to the level of every being with ambition, a will to survive and even to crush others. And even this makes me ask, "we are living at what cost?" , i.e. "is it worth it?"

Hissiyat Meselesi

Sanırım, umarım, insanlara hislerimiz kutusu sürekli dolup dolup boşalmaktadır. Aksi takdirde bu eksiklik/yalnızlık duygusu içinde geçecek zaman.

Thursday, November 6, 2008

Japan


An amazing place

Sunday, October 12, 2008

hasta gecti doktor gunlerim, aman aman...

bir yar sevdim onun adin unlerim
taze acti uzak ilde gullerim
gözle gönul, koparanla bir olmaya sulayan


Cil uzun, upuzun siirlerle anlatirdi meramini. Ben iste kissadan özze, beklentisiz bir halk sairiyim simdi. Icim aciyor, ama esas cok cok kiziyorum. Ne gerek vardi... Hayatta yaptigin en buyuk secimleri kabul edemiyorsa dogdugundan beri sana en yakin insanlar, oratya cikan acinin sorumlusu kimdir?

Fazla alcakgönullu bulunuyorum kimi zaman. Bir tur karakter zayifligi, arkaplanda kalma istegi olarak göruluyor kimi sorulara verdigim cevaplar. Aslinda gercekten öyle dusundugum icin. Hayatimizda iyi giden seylerin, basarilarimizin aslinda ne kadar sansa bagli gelistigini 1. el yasamamdan geliyor hicbir seyi sahiplenmemem.

Neden doktora yaptim mesela? Tamamen 3.un 2sinde felsefe ve mikroprocessors disinda tum derslerimin AA olmasindan. Micronun da BA olmasindan. Ama anneme sorarsan onlara tesekkur etmeliyim bunun icin. Yani tamam, hayatta cizdigimiz yolun sosyo ekonomik durumumuzla göbekten bagli oldugu belli bir sey. Bunu kabullenmemek salakliktir. Ama bundan dolayi emegi de gözardi edemeyecegim, o kadar da degil. Iyi ailelere sahip olmamiz, cocukken fedakarliklarla, sevgiyle buyutulmemiz tabi ki iyi insanlar olmamizda oldukca buyuk bir faktör, belki cogu zaman sonucu baglayici faktör, ancak bu kisinin kendi ugrasinin önemsiz oldugu göstermez. Ne kadar baslangic gucu belirli bir yöne dogru olsa da, insan aldigi kararlarin sonuclarina katlanir gunluk hayatinda. Iyi olmak iyi bir seydir de kolay degildir.

Benim doktoramda böyle bir itici guc bile yoktur. Aksine tam tersi, arkadaslarim disinda bana yakin bireylerin doktorama bakislari ya beni enayi görmek yönunde olmustur, ya da en iyisinden bir suphe getirmistir. Kimi durumlarda bu "Nasil olsa bir kac ay debelenip döner, biz de ona "Biz sana dediydik" deriz"'e dogru uzanmistir. Bu tip tersine beklentilerin de itici guc oldugu cok dogrudur. Eger mesele buysa evet anne doktoramin bir kismini kesinlikle sana borcluyum. Ama yine de sadece bir kismini. Ama cogunu kendi inadima, ve cok uzun zamandir da tek basima sembolize etmekten gocunmadigim degerlerime borcluyum.

Monday, October 6, 2008

valla iki dakka oturup rise of the nations oyniycam

Friday, September 19, 2008

lisede universitede yapamayip simdi yaptiklarimiz

September 11 at 4:59pm
Biri- Sen neler yapıyosun bakalım üniversitede yapılması gerektiğine inandığın?:)))Merak ettim:))
September 17 at 8:20pm
Baskasi- OOoO kac tane yaw. Say say bitmez. Her gun baska biriyle cikma. Bilincsiz alisveris. Manikur, pedikur, komple agda. Arka arkaya 10 degisik kiyafet deneyip D. uslu popoyu aynada izleme. Göz kaleminden ibaret olmayan makyaj.Daha kac tane sey vardir. Aklima geldikce yaziyim.

Sunday, September 7, 2008

artik

sIkIntI desem degil, yorgunluk da diyemeyecegim; bayginlik geldi.

Ne geçmiş tükendi ne yarınlar
Hayat yeniler bizleri
Geçsede yolumuz bozkırlardan
Denizlere çıkar sokaklar

Wednesday, September 3, 2008

a peak effect

zorlu bir deadline'in sonuna dogru, onca gun muthis stresle calistiktan sonra, beynin yorgunlugu yendigi, vucudun stresi iletmeyi biraktigi bir an vardir. Bu an bir tur her seyin uzerine cikilan, calismanin hayat stili olarak kabul edildigi, isyanin unutuldugu bir andir. Kisi artik canini sunu bunu yapamiyor diye sIkmaz. bu durum kosarken yasanana benzetilebilir. Kosarken de örnegin kosunun kesinlikle birakilmak istendigi anlar vardir, bu esikler kimi tartismalar sonucu örnegin 2.8(??) ve 4. km. ler olarak tespit edilmistir. Bunun yaninda sonsuza kadar kosulabilecegin hissedildigi anlar da vardir.

dolayisiyla yogun calismali yasam stili zirve ve dip'lerden olusan, gayet discontinuous bir fonksiyon seklindedir. cunku zirve rahatlamasi, elde edilenlerle ilgili gurur vs. calisma uzatildiginda aniden yerini derin bir depresyona birakir.

ve fakat uzatilmadiginda son duzgun bir zamanda geldiginde, hayattaki guzel anlara eklenir. tipki harbici bir sabahlamadan sonra gunesin dogusunu izlemek gibi, sabah okula ilk gelenlerle muhabbet etmek gibi.
I can change operational semantics in 10 minutes. So proud of myself :D

Tuesday, September 2, 2008

Check out the quote on the right. This is why I don't want to do research.

CarnegieBağlantı

Monday, September 1, 2008

Notification

At the very right time. I thank god if there is any.

Friday, August 29, 2008

nicotine, juice, copy-paste, nicotine, nicotine, find, replace,
(copy-paste . copy paste . find . google . copy-paste)^1000, juice, copy-paste

a special kind of laziness

I am not lazy as some claim. When I know what I should do and how I should do it, I usually go on and do it (workwise of course, while socially it is much more complicated than that). This also shows that academic work is not really for me. I hate this period when things are hanging in the air, when the air is, furthermore, misty.

Monday, August 25, 2008

related work

the hardest is for the first person(s) to cite the paper, for many others just copy and paste.

du"gu"n

Gelinlik baktim bugun internette. Hayatimiz ne garip. Evlenmek hic önemli degil de, isterdim iste hayatta bir kere herkesi bir araya getirebilmeyi. Gelinligi Cil ile secmeliydik mutlaka, o Hatay'da gecerken gördugumuz gelinlikciden bir tane kestirmistir nasil olsa gözune. Sari lale ile Kierkegaard kac kez nisanlanmisti'yi konusurken giyecektim beyazlarimi. Bato, Bahar falan hepbirlikte gelin basi yaptiracaktik. GB yanimdan ayrilmayacak, bekar öptugum son insan olacakti. Ve de hep hep birlikte göbek atacaktik dugunde. Muro, Hulya, hatta mumkunse Sosyal. Sonra daha kimler kimler...

Ögle arasinda evlenme planlarimda bile bir sahit vardi yanimda.

Guzel gelinlikler var ama, ne kadar ugrassam da anlamsizligin tavanina vuruyorum bu konuda. Bu yuzden yuzuge konsantre olmaya calisiyorum. Sonradan gösterecek bir sey olsun bari, sahipsiz sanmasinlar. (Buradan Ayvalik Belediyesinde calisan Hasan'a selamlar, telefonunu vermiyim ayip olmasin)

son 2 pazar'in özetidir

Anne-babanin yolunda

Ey blog, bugun mobilya bakmaya gittik. Ve ben, iste böyle kucuk olup aileyle onu bunu almaya gittigim o uzun, dayanilmaz saatleri hatirladim. Bizim ailede hicbir sey öyle pat diye alinmazdi. Sanki o aldigimiz seyi kullanmak degil, almakti amac. Her turlu ayrinti sorulur, pazarlik edilirdi; sonra baska ayrintilar sorulurdu. Sonra bilmemkimin bu tip seyler yapan bir tanidigi olduguna, ona gidip ayni seyleri teklarlamaya karar verilirdi.

Cocuklugumuzun o ic sIkIcI gunlerini bir arkada birakalim. Gunumuze gelelim. Gunumuzde de mobilya almak bayagi hobi isi. Stockholm'de bir Siteler var mi? Yok. Ama Kungens Kurva var, Barkarby var. Buralar -arabasi olmayan bizim gibi insanciklarin-anca bi 45dk-1saatte ulasabildigi, Ikea'dan Bauhaus'a, ondan Computer City'e bi dolu kocaman ve de kucuk dukkanin bulundugu outlet kompleksleri. Yani benim gul gibi ailemin Sthlm'de yasasa haftasonu takilacagi yerleri. Siteler'e olan benzerlik maalesef ikea ve "benzeri" bi kac mobilyaciyla sinirli tamamen ve nitekim bi oltu kebabi yemege gidilmiyor buraya. Anca muthis alisveris kosusturmacasi icinde Mac amcaya ugranabiliyor.

filling in THE forms, at last

It ain't over 'til you advisor says so

and it really ain't over 'til the committee says so

Friday, August 22, 2008

aslinda cok basit

zayif olmam lazim, cunku göguslerim cok kucuk.

Thursday, August 21, 2008

hem acim, hem nikotinim yok, hem de söyle guzel bir mail gelmiyor.
bu da hayat mi canim?

Bugunun Anlam ve Önemi

I am writing "related work" like crazy, but a part of my mind is on our flat. Will it be light? What do we see from the balcony? To see your home, for the first time, a week before you move in, should be a unique affair to us. But I should stop the complaining, the day has come. Tonight tonight...

Tuesday, August 12, 2008

ic

icim sIkIlIyor icim.

Wednesday, August 6, 2008

Tanrilarin Arabalari

Stockholm'e geri uctugum gece hava kosullari pek uygun degilmis ucmaya (ve ya inmeye). En iyisi yerde kalmakmis. Inmemize yakin oldukca fazla turbulansa bagli sarsinti oldu ucakta. Ve de yanimda 2 isvecli vardi. Gayet sakin oturdular, hicbir rahatsizlik belirtisi göstermediler. Oysa ben ilk defa böylesi yakin hissettim ölume. Ve yillarin ateisti ben kendimi agnostikligimi savunur ve de dua eder buldum. Ucak sonucta, "boslukta" turbulansla yokolan bi kac bilimsel prensibe göre duzenlenmis bir metal yigini. Her bir kösesine carpmak bizi rahatca öldurur hem. Isimizin tamamen tanriya kaldigina kanaat getirdim velhasil. Özellikle inmek uzereyken ucagin yönunun duz olmamasi beni benden aldi. Yere carptigimizi ve ucagin alt kisminin ayrilip bizi koltuklarimizla yere carpmaya biraktigini hayal ettim. Surekli Discovery channel'da hakkimizda yapilacak belgesel cinladi kulaklarimda. Evet, hic olmadigi kadar cok inanmak istedim tanriya.

Tanriya yakarirken istedigim cennet degil elbet. Sadece böyle ölmemek. Sonra dusundum ne de önemli nasil öldugum. Nasil de her seyi feda edebilecegim bunun icin. Evet, 28 yasinda anladim ki aci cekerek ölmekten cok cok korkuyorum. Ilginctir, kanser olmak böyle korkutmuyor beni. Bir taraftan da kiziyordum kendime ucakta: ne kalmadin yerde, aslinda önlenebilir bir ölum bu, ama sen keyfindesin hep.

Bunu dusunmeme bir sebep de Turkiye'de bindigim taksiler, daha dogrusu kendine 100'de 1500 guvenen taksiciler. Gecenin 2sinde 3unde ortaya cikan bu insanlar genclikten desem degil dunyada her seyi kontrol edebileceklerini sanarak muthis hizlara cikiyorlar daracik sokaklarda. Sarhosun biri ters yönde gidiyor olsa ya, ya biri yanlislikla direksiyonu biraz fazla kirsa yorgunluktan. Hadi memleketimiz gercekten surebilecek olanin yola ciktigi bir yer olsa bir derece anlasilir bu sira kaptirmama icin girdikleri riskler. Insan bile bile kendini bir bidik metal kutucugun icinde ölume atar mi? Ve ya neden atsin? Neyse ben bi arabaya sIkIsIp kalmak, bacagimi kolumu böyle kaybetmek istemiyorum. Zaten hayat zor böyle butunken bile.

Sonuc olarak burada yasamak beni korkak yapmis. Ölesiye korkuyorum "hizla" gelen acili bir ölumden.

Thursday, July 10, 2008

sevmek

"HEr insani severek dinlerim. Kaygim vardir. Ne dusunurler, yasama nasil bakarlar diye.
Ama hangi ulkede olursa olsun ortacag dusuncesinden siyrilmis, bagimsiz insana az rastliyorum.

YEryuzunun en guc insanlari Katoliklerdir. Insan taslarla konussun daha iyi. Su ile,
bulutlu gokyuzu ile, gecenin sessizligi ile konussun daha iyi. Ama yuksekogrenim görmus bir
Katolik ile konusmasin. "

Sevmenin iste böyle bir metin gördugunde, "Burda olsaydi da gösterseydim, o de begenirdi" demek oldugunu dusunerek buyudum ben. Benim icin sevmek beynin iste milyonda birinin ozellesebilmesinin yarattigi o tatti dilde. Yoksa hayatin diger kisimlari siradandi, diger zevkler banaldi. Herkes sevebilirdi Akdeniz'i, herkes Matrix'e gidip dovus sahnelerini anlatabilir, Almanlara kil olabilirdi. Herkes spor bir arabanin direksiyonunda kendini kral zannedebilirdi. Oysa öyle mi ayni paragrafa bakip ayni gulumseyemeyi yakalamak?

"Bir kentin sokaklarinda yuruyebilmek. Kentlerin sokaklarinda yurumek yasamin en guzel armaganlarindan biri. Senin yasadigin kentte bombalar patlamasa da yuruyecek sokak kalmadi. Kaldirimlarini, yaya yollarini, havayi, gokyuzunu, vitrinleri, deniz yuzeyini arabalar ve siyah bir kalabalik kapladi. Sana kendi kentinden daha yabanci bir kent var mi? Derinligini bu denli sevdigin ve anini yasayamadigin, giderek birakip attigin, uzaklastiginda yalniz bir tek resmini algiladigin o derin kent."

Böyle olmadi, ayni paragrafi ayni sekilde okuyup anlamiyoruz. Ama yine de seviyoruz birbirimizi. Umarim önumde hic görmedigim, bambaska bir hayat vardir.

writing

I realized that when i write my life comes together. after i write it feels like
my life has a flow. maybe this is what my dear yellow tulip calls a story, maybe one
can, after all, create a story from one's life, although it is an ordinary life.
To write feels really good these days.

Probably writing is very much connected to reading. That's probably part of the reason
why i did not write much these last months. And now i read, although randomly.

Another reason is the lack of input. Well of course this can be connected to the lack
of reading. For me it seems traveling is not directly an input. I take things then too
distantly, too impersonally. I observe and record somewhere. But I do not connect to the
people i see in these trips. If I did, things could be different. Maybe then I would
like to write more. That's why a travel blog for me is a travel blog, not much else.
It takes a long while to mold these types of experiences into one's own story.
And literature is a way to escape and revolt time and space, that is why
I do not feel guilty.

tezer özlu

Bir yaz aksami Muro tavsiye etmisti bana Tezer Özluyu. Bir zaman sonra bu kitabi(Yasamin ucuna yolculuk) aldim (o diger cocukluk geceleri kitabini okumustu) Okumaya basladigim zaman baymisti beni, birakmistim. Simdi ne tesaduf elimde bununla geldim Akdeniz'e. Bir de konformizm problemime cozum bulmayi amacladigim, ama okumasi zoooor 4-5 felsefe kitabim.

"HEr dusunce, her konusma kendi kendine olmak demektir. Bir seyi bir insanla bölusmek gene kendi kendinle bolusmek demektir. Bir insanla sevismek , gene kendi kendinle sevismek demektir. Birisiyle birlikte olmak, yalniz olmak demektir. Bunu cikarma aklindan. Ama Pavese hakli.

"Dunya nasil olmasi gerekiyorsa öyle. Kendi kendini kurtaramayani hic kimse kurtaramaz."

Temel sorun, yalnizlik direncini yitirmemekte. "