Tuesday, July 26, 2011

Ezginin Gunlugu


Ayrılık Şarkısı

Bu gün küskün bir gün var masamda
Bütün ayrılıklardan arda kalmış
Ayrılık usulca büyür içimde
Sonra usulca uzaklaşır
Aramızda ne yer var ne de zaman
Ne başka bir yüz ne başka insan

Ayrılık saksıdaki çiçeklerimiz gibi büyür
Sessiz ve nedensizce durmadan

Monday, July 18, 2011

Her zaman oldugu gibi

Ilk yurtdisi vizem 12 yasinda babamin adima Ingiltereden aldigidir. Sonrasinda 22 yasima kadar bekleyecek ve de kendimi Yunanistan buyukelciliginin kapisina atacaktim. Vize gorusmesindeki bir teyzeydi. Interrail biletlerimiz 300dolara alinmis, kalbimiz gup gup bekliyorduk. Bir para sorunu ciktiydi, ve ya onun gibi bir sey. Kosturduydum Cankaya'da. Sonra vermislerdi vizeyi. Biletlerin tarihlerinden belki 1-2 gun fazla zamanimiz vardi Avrupa'da.

Sonrasinda kac kere vize almaya gittim bilmiyorum. Isvec'te bir kac kez Ingiltere buyukelciliginde cabalarim oldu, sonrasinda da Abu Dhabi'de. 3-4 kez almisimdir o vizeyi. Tabi her sene yeniletilen bir Isvec vizesi durumu var. Sonuncusunda ogrenci olarak uzatmak mantikli olmamisti da, Karl sayesinde yillik alabilmistim. Her sene immigrationsverket'in Solna ofisini bir tavaf eder, etrafimdakilerin yuzde kacinin turk oldugunu tahmine calisirdim.

Isvec vizesi sayesinde Schengen'e sayisiz basvuru yapmadan epey bir dolastim. Gozunu seveyim o vizenin. Ama o zamanlar daha Baltiklar Schengen'e girmediklerinden, gidip Estonya'dan vize almistim. 2 hafta da surduydu hani. Masallah.

Katar ve Dubai vizelerim faksla geldi.

Sansli oldugum da oldu. Uganda, Misir, Urdun, Japonya, Singapur, ve de Kambocya beni kapida kabul ettiler.

Son cabalarim da Amerika ve Kanada oldu.

Ama her seferinde ayni anlari yasamaktan yoruldum biraz. Kostur kostur evrak hazirla. Bir suru para ver. Parmak izlerini her bir yerde birak. Iceri girerken aran. Bos gozlerle sira bekle. Ucaga yetisemeyecegim diye icin icini yesin. Islerden izin almaya calis.

Amacimiz da ne? Gidip memleketlerinde para harcamak. Ne olacak onlar icin bizim memlekete gelip icip sicmak sorgusuz sualsiz aksine "buyrunuz buyrunuz bizi olabildigince somurunuz"lu. Getiriyoruz, gezdiriyoruz, yatiriyoruz, yediriyoruz. Anlatamiyoruz ki biz de insaniz. Cogu zaman onlardan daha yardimsever, daha insan insaniz.

Peki bunlarin hepsi neden? Bizden once gelen esekler yuzunden elbet bir kismi. O manyak papayi vurmasaydi... Ama kendini kandirmak imkanli degil sebep bir tek bu olamaz. Hos olmayan sozcukler kullanmaya baslamadan yatmali. Tum bunlara sebep olan da VPN'le tam baglanamamam.

Friday, July 15, 2011

midnight in paris




after a long time, I find a new movie that I feel like writing about.

Midnight in Paris was not a brilliant movie, but it was a magical movie. Half of it perhaps was paris. A lot of cities in the world have parks, cafes, museums and a river but none of them are Paris. The movie was beautiful with all those great sights. But then the rest of the charm came from "wanting to be at another time, a time long past, a past that was not ours, but that we only heard about and therefore all the more great as it was built by the songs, books, movies and eventually, our imagination".

It touched something deep inside me, and did remind me that I am still a bit my own self. That was the arty part. I wanted to run home and watch Bunuel and Godard. I wanted to be in a museum, see a real painting again. I wanted to immediately surround myself with beautiful things.

But also of course there is no denying. It was the movie for nostalgics like me. To travel to a different time and hang out with people you admire? To hear the real sounds, to smell the real smells, to live the real life. In an older time, when life was much more real.

On a totally irrelevant story, I heard the word "fete", whatever it means in french, and remembered a band that I thought was fantastic. So international and fun and great great music.
There they are.. Brazilian Girls:

Sire Nes De La Fete

Thursday, July 14, 2011

Hayal bu ya

Isikli, bol isikli bir gun. Yuruyoruz bir sehrin caddelerinde. Paris, Italya'da bir yer, Istanbul, hepsi olur. Biraz tarihi bir mekan ama. Hafifce omzuna yaslanmisim. Ciceklere, havuzlara, insanlara bakiyoruz. Gorerek, tazeligini koklayarak havanin. Her sey canli, ilk kez gormusum gibi yepyeni. Cunku sen yanimdasin. Saat oyle 12:50 am degil. Karanlik hayal bile edilemiyecek bir olgu. Yanyanayiz.

Wednesday, July 13, 2011

Ev Odevi

Bu ev odevi durumlarindan biktim arkadas. Simdi de futbol takimi tutar gibi yazi yaziyorum. Ne takimin durumundan haberim var, ne rakiplerin gucunden. Maksat is yapmak olsun. Top atarsin kopek pesinden kosar yakalar getirir sen bir daha atarsin. Iste oyle bir sey.

Amazon web player sign in istedi, yani o kadardir su sandalyede oturuyorum. Uykum var, isim var. Ama takildim mi takilirim. Boyleyim ben.

Yararli Bilgiler

Turk Saraplari

Monday, July 4, 2011

masada iki bardak

yillardir konusmuyorduk. iyi geldi bize konusmamak belki de. herkes kendi islerini halletmeye zaman buldu. simdi buraya kaldigimiz yerden devam ediyoruz desem komik olur. cok cok komik olur. ama var bir seyler. karsilikli bir el uzatma var. dokunulamayacagini bildigimizden belki de rahatca bir el uzatma bu, ama tamamen degersiz ve anlamsiz oldugunu soylemek de abarti olur.

boyle iyimserce dusunuyorum. daha once de yazmistim. birlikte buyuduk biz. gururumdan hicbir zaman ona itiraf etmedigim bir sey varsa zamaninda iddia ettigi gibi, bu, onun istedigi sey degil, birlikte buyudugumuz, tanistigimizda onun kadar kucuk oldugumdur.

onun hakkinda yazabilecegim en anlamli seyleri daha onceden yazmistim zaten. oysa bizim hakkimizda yazmadim. yazamazdim da. cunku bazi seyler var, cikmamali agizdan. neden cikmamali? nedeni bile aciklanamaz. soze dokulemez cunku bazi seyler. tipki, gozlenen elektronun, farkli hareket etmesi gibi, kimi soze dokulen olgular degisir, baskalasir. Bundan dolayi ona yazamiyor, iste burada bir seyler karalayarak icimde kabaran dalgalari sondurmeye calisiyorum.

evet, yine yogunluk icimdeyim. ucurumun kenarinda duruyor, karsiya atlayabilecegimi samimiyetle dusunup, denemeye bile hazirlaniyorum. ama artik 30umu gectim, bunlarin gercek hayatla ilgisi olmadiginin farkindayim. gercek hayat odenmeyen faturalar, gecerli oldugundan emin olunmayan vizeler, calismayan bilgisayar programlari, ve de calisirken icilen kahveler demek.

yine de.. yine de bir an icin de olsa kamastiriyor gozlerimi ucurum. ve de izin veriyorum hayallerime beni alip gotursunler. sunun surasinda ne kadar zamanimiz kaldi birlikte.

mum isigi. karanlik arkaplan. bir masada oturuyoruz. masada bir sise. masada 2 bardak. o ve ben. konusuruyoruz. iciyoruz. biliyorum ikisi de cok dogal geliyor bize. konusacak ne cok ne cok sey var. hic bitmese bu gece *hayallerde bile bitiyor bu masum geceler evet*
[ guluyor, kahkahasini duyuyorum, gozlerini kapiyor gulerken. ne diyor? boyle zamanlarda, onu guldudugumde ne derdi? hatirlayamiyorum. -olur oyle. - ]
evet konu filmlerden aciliyor. sarkilardan. gecen onca yilda olanlardan degil, olmayanlardan bahsediliyor. gorusmememizden misal. onun bir turlu dogru iliskiyi bulamamasindan; benim dogru isi. belki baskalarinin dedikodusu yapiliyor. ayni insanlarin sahit oldugumuz farkli yanlari ilgimizi cekiyor. o insanlar degil, bizim onlari gorus farkliligimiz.
kibarca hicbir seyin gercegi soylenmiyor. dibine inilmiyor. muzik de yok.
bizi gecmise goturecek en ufak bir ayrinti yok... bizden baska.
Hayal buraya kadar cok masum, cok guzel. Melek gormus gibi bakiyorum bu hayale, gozumu almak, ayirmak icin bir sebep goremiyorum.

Iste bunu soylemek istiyorum ona. Icimden gecen bu. Daha fazlasi bile degil. Buraya da yaziyorum, buyuk bir sir olmadigi ortada. Ama.. ama ona yazamam, soyleyemem. Tupun iki yanindan cikan elektron davranisini degistirir sonra. Doganin kurallarina mudahale etmeye calismak kim ben kim.

Sonra soz bitiyor. Aslinda biten soz degil, icki belki, belki de dedikodular, arada gecen yillar bitiyor. (Aslinda hicbiri. Biten bizim kopuk gibi ucucu ortaya konulan karakterlerimiz.) Sonra... Baska bir sey deniyor mu? Sozcuk alisverisi oluyor mu? Sanmiyorum. Mesela:
*kisik anlamli, alayli gozlerle "cheers darlin' "
* -dusundun mu beni hic icinde (sIkIca tutulurken bel)
*-kac yil senin yuzunden ince dudakli kadinlara meyil ettim, neler kacirdim
...
deniliyor mu?

Sanmiyorum. Yanak oksamayla basliyor ama her sey. Gozgoze bakarken yanak oksayarak. Kimse birbirinden alamiyor gozlerini, cunku aksi sucu itiraf etmek, durumun yanlisligini ortaya kalmak, kisacasi oyunbozanlik olur.

Gerisi geliyor. Hic de masum degil.

Iste boyle olacaklar. Hayaller bu sekilde diye hayal deyip gecmeyelim. Ben bu adami 2.5 yil bebegim gibi salladim kollarimda. O beni baska kimsenin yapmayacagi gibi sevkatle, merhametle oksadi. Bir kac sey biliyorum hakkinda. Hakkimizda. O elektronu gozlemekle olacak budur.

Yanlis anlasilmasin. Iki beden arasindaki alisverisin basit sonuclardan kaciyor, korkuyor degilim. Biz hep bedenlerimizi ayirdik kendimizden, o kadar olgunduk cocukken bile. Sorun bu degil. Sorun, bu hayal bizi -sonundaki olaylar dolayisiyla- gerceklik dedigimiz o duzenli, sirali olaylar dizisinden ayiracak, o dizide baglanamaz bir kopukluk yaratacak.

Bundan dolayi yazamam ona, bunca iyimser mutlu karsilasmaya, konusmaya, onun arada onlarca baska kadina asik olmus olmasina ragmen.

Bir de tabi -utanarak da soyluyorum- bana soylemeyecegi var.